2022 Yılı Türkiye Ekonomisi Yönelik Düşüncelerim

Koronavirüs sebebiyle Hükümetler mali teşviklerle, Merkez Bankaları ise para politikası adımları ile bu tahribatı en aza indirmeye çalıştı. Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir.

Türkiye Ekonomisine yönelik 2021 yılı dinamiklerinde Faiz ve Enflasyon teması ana başlık olarak kalmayı sürdürecek mi?

Faiz ve Enflasyon teması dışında Türkiye’yi hangi konular meşgul edecek?

Dünya 2021 yılını geçiş dönemi olarak görürken Türkiye bu sürece dâhil olabilecek mi?

Dünya düzeninde Koronavirüs ile birlikte yaşanılan değişim Türkiye’nin lehine mi yoksa aleyhine mi dönüşecek?

Yukarıda yer verdiğimiz sorular eşliğinde Türkiye Ekonomisine yönelik genel düşüncelerime makalemizin kalan bölümünde aktaracağım. Ancak burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye’ye ilişkin beklentileri incelemeden önce Dünya’da neler oluyor, 2021 yılında Dünya Ekonomisinde hangi gündem maddeleri ön plandadır sorularının cevapları için hazırlamış olduğum yılın ilk makalesini (2021 Yılı Dünya Ekonomisine Yönelik Düşüncelerim!) incelemeyi ihmal etmeyiniz.

Dünya Ekonomisine ilişkin düşüncelerimi incelediğinizi varsayarak Türkiye Ekonomisine yönelik beklentilerimi yazmaya başlayabilirim.

Başlangıçta öncelikle yılın başından yılın tüm sürecini tahmin etmek kadar hayalci bir yaklaşım olamayacağını unutmamak gerekir. Bu sebeple de ilgili tahminlerin yıl içerisinde çoğu kez revize edileceği göz ardı edilmemelidir. Çünkü şuan itibariyle görmüş olduğumuz sorunlar yeni dönemde çok farklı bir anlayışa bürünebilir ve farklı sorunlar eklenerek piyasanın algısını değiştirebilir. Örneğin 2020 yılına başlarken Koronavirüs ve bu virüsün ülke ekonomilerine verdiği zarar tahmin edilmemişti. Bu sebeple de bu çalışmayı oluştururken ki amacım, sizlere şuan ki bilinen gündemler ışığında yol haritasının nasıl olabileceğine yönelik fikir sahibi yapmak isteyişimdir…

Sizleri daha fazla sabırsızlandırmadan artık Türkiye ekonomisine ilişkin düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Türkiye Ekonomisine yönelik düşüncelerimi izah ederken yurtiçi ve yurtdışı gündem başlıkları olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunmuş olduğu ekonomik ve politik / jeopolitik sorunların çözümünde tek başında yurtiçi gündem yeterli görünmemektedir. Özellikle çok daha iyimser bir senaryo için global taraftaki gelişmelerinde lehimize olması gerekmektedir. Bu sebeple de yurtiçi dinamikler öncesinde Türkiye Ekonomisine yönelik dikkat edilmesi gereken global başlıklara değineceğim.

Türkiye, 2020 yılında ülke bağımsızlığını ve güvenliğini sağlayabilmek adına atmış olduğu adımlar sebebiyle ABD ve Avrupa Birliği gibi Türkiye için önemi yüksek partnerlerle anlaşmazlık yaşamıştır. Bu anlaşmazlıklar, yaptırım sloganı ile gündemimizi meşgul ederken 2021 yılında ilgili ülkeler arasındaki ilişkilerimiz, makro-ekonomik göstergelerde bozulmalara mı sebep olacak yoksa olası iyileştirmeyi hızlandıracak mı gibi soruların cevapları için kritik bir rol oynamaktadır.

İngiltere ile gerçekleştirilen serbest ticaret anlaşması cari açık tarafında olumlu bir başlangıç olmakla birlikte TCMB Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı değişiklikleri sonrasında piyasa dostu görünümündeki mesajlar, bu mesajların eyleme dönüşmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya ülkelerine verdiği şeffaf, demokratik ve batı normlarını benimseyen reform mesajları 2021 yılı başında umutların güçlenmesini sağlamaktadır. Ancak sürecin jeopolitik tema hassasiyeti sebebiyle Doğu Akdeniz ve Libya konusunda Avrupa Birliği, S400 – F35 dinamikleri ile de ABD ile olan iletişimi yılın ilk yarısında gündemi meşgul edecektir.

Ekonomi tarafında güven veren mesajlar ile Türk Lirasına olan güvenin TRY pariteler ve Borsa endeksleri üzerindeki önemli bir etki bıraktığını gördüğümüz 2020 son bölümün 2021 yılının genelinde de devam edebilmesi için AB ve ABD başlıklarında ılımlı bir politikanın etkisini sürdürmesi zorunludur. ABD tarafında Başkanlık koltuğuna oturacak olan Biden için her ne kadar Çin ile mücadele konusu ana odak noktası olabilecekken Türkiye’ye ilişkin olası yaptırım kararı da 20 Ocak 2021 tarihinde görevi devralacak Biden’ın Sayın Erdoğan ile yapacağı olası görüşme belirleyici olacaktır.

İhracatımızın en güçlü 5 ülkesinin Avrupa olduğu düşünüldüğünde ticaret alanında önemli iyileşme gerçekleştirilmesi için AB ile uyumlu bir politikanın izlenmesi, Koronavirüs ile mücadelede daha etkin bir rol oynanması içinse hem AB hem de ABD ile daha uyumlu bir politika oluşturulması gerektiğini göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Kişisel düşüncem, ABD ve AB ile birlikte yapılacak görüşmelerde olası sert kararların özellikle ekonomi tarafında alınmayacağını, Türkiye’nin bu süreçte pozitif diyaloğuna devam ederek ülkeler arasındaki ilişkilerde ortak noktada buluşulacağı ihtimalini bir adım önde olabileceğidir.

AB ve ABD ile ilgili süreçleri değerlendirirken 2021 yılının ilk çeyreği oldukça önemli olacaktır. Zira AB yaptırım ertelemesi sürecini Mart 2021 tarihine taşırken bu süre zarfında Şubat 2021 tarihinde NATO Zirvesi ve AB Konseyi’nin 18 Mart 2016 tarihinde başlayan bu yıl bitecek Göç Mutabakatı ile ilgili Ocak 2021 sonunda gerçekleştireceği görüşme, mevcut yaptırımlara ilişkin takip edilmesi gereken zaman dilimleridir. ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın NATO zirvesinde olacağı ve bu zirvenin AB üyesi 21 üyeyi de kapsadığı düşünüldüğünde, Türkiye’ye ilişkin olası değerlendirmelerin sıcak geçeceği bir dönem olacağını söyleyebiliriz.

Türkiye’nin yıllardır sığınmacılar konusunda almış olduğu ve hayranlık uyandıracak kararı, Ocak ayı tamamlanırken AB Konseyi ile yapılacak Göç Mutabakatı konusu için olası yaptırım görünümünü zayıflatmaktadır. Çünkü Avrupa Birliği sığınmacı konusunda istekli değiller ve ek olarak Koronavirüsün dünya ekonomisi ve insan sağlığı üzerinde yarattığı yıkım, özellikle de yaşlı nüfusunun daha ağırlıkta olduğu Avrupa üzerindeki ciddi etkisi, AB’nin yaptırım konusunda Türkiye’ye zarar verecek bir yaklaşıma imza atacak düzeye geçme ihtimali zayıflamaktadır. ABD tarafında da Çin ile mücadelenin ana odak noktası olacağı düşünüldüğünde, Biden’ın ekonomik yaptırımlardan ziyade Trump gibi savunma tarafındaki olası yaptırımlarla süreci devam ettirme isteğinin bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. Ek olarak giderayak Trump’ın İran tarafında oluşturduğu risk ve bu riske yönelik gelen haber akışları, Biden’ın Türkiye dışında odaklanacağı sorunların artmasını sağlamıştır.

Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir.  Ülkeler arasında Enflasyon ve Faiz tarafında hangi durumdayız sorusunun cevabında yukarıda yer verdiğimiz tabloyu inceleyebilirsiniz. Bu tablo “Trading Economics” sitesindeki veriler dikkate alınarak derlenmiştir.

2021 yılına ilişkin Türkiye Ekonomisinde iyileştirilmesi gereken oldukça yoğun göstergeler söz konusudur.

Faiz ve Enflasyon konusunda gerek 2021 özellikle de 2023 hedeflerine uyulması için verilecek mücadele,

Enflasyon ile mücadele konusunda Gıda ve Tarım konusunda rasyonel adımların atılıp atılmaması,

Dış borçlar sebebiyle borcun finansmanına ilişkin arayışlar,

TCMB rezervinin eski haline geri dönmesi,

Kurumların kredibilite kayıplarının önüne geçilmesi ve Türkiye’nin yatıcım cazibe merkezi olması için yapısal reformların hayata geçmesi,

Koronavirüs sebebiyle bozulan ekonomik aktiviteyi minimumda tutmak ve atılacak olası adımlarla 2022 ve 2023 yılına daha umut veren bir bakış yakalatmak,

2021 YILI TÜRKİYE EKONOMİSİNE YÖNELİK DÜŞÜNCELERİM!

Koronavirüs sebebiyle Hükümetler mali teşviklerle, Merkez Bankaları ise para politikası adımları ile bu tahribatı en aza indirmeye çalıştı. Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir.

  • Türkiye Ekonomisine yönelik 2021 yılı dinamiklerinde Faiz ve Enflasyon teması ana başlık olarak kalmayı sürdürecek mi?
  • Faiz ve Enflasyon teması dışında Türkiye’yi hangi konular meşgul edecek?
  • Dünya 2021 yılını geçiş dönemi olarak görürken Türkiye bu sürece dâhil olabilecek mi?
  • Dünya düzeninde Koronavirüs ile birlikte yaşanılan değişim Türkiye’nin lehine mi yoksa aleyhine mi dönüşecek?

Yukarıda yer verdiğimiz sorular eşliğinde Türkiye Ekonomisine yönelik genel düşüncelerime makalemizin kalan bölümünde aktaracağım. Ancak burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye’ye ilişkin beklentileri incelemeden önce Dünya’da neler oluyor, 2021 yılında Dünya Ekonomisinde hangi gündem maddeleri ön plandadır sorularının cevapları için hazırlamış olduğum yılın ilk makalesini (2021 Yılı Dünya Ekonomisine Yönelik Düşüncelerim!) incelemeyi ihmal etmeyiniz.

Dünya Ekonomisine ilişkin düşüncelerimi incelediğinizi varsayarak Türkiye Ekonomisine yönelik beklentilerimi yazmaya başlayabilirim.

Başlangıçta öncelikle yılın başından yılın tüm sürecini tahmin etmek kadar hayalci bir yaklaşım olamayacağını unutmamak gerekir. Bu sebeple de ilgili tahminlerin yıl içerisinde çoğu kez revize edileceği göz ardı edilmemelidir. Çünkü şuan itibariyle görmüş olduğumuz sorunlar yeni dönemde çok farklı bir anlayışa bürünebilir ve farklı sorunlar eklenerek piyasanın algısını değiştirebilir. Örneğin 2020 yılına başlarken Koronavirüs ve bu virüsün ülke ekonomilerine verdiği zarar tahmin edilmemişti. Bu sebeple de bu çalışmayı oluştururken ki amacım, sizlere şuan ki bilinen gündemler ışığında yol haritasının nasıl olabileceğine yönelik fikir sahibi yapmak isteyişimdir…

Sizleri daha fazla sabırsızlandırmadan artık Türkiye ekonomisine ilişkin düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Türkiye Ekonomisine yönelik düşüncelerimi izah ederken yurtiçi ve yurtdışı gündem başlıkları olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunmuş olduğu ekonomik ve politik / jeopolitik sorunların çözümünde tek başında yurtiçi gündem yeterli görünmemektedir. Özellikle çok daha iyimser bir senaryo için global taraftaki gelişmelerinde lehimize olması gerekmektedir. Bu sebeple de yurtiçi dinamikler öncesinde Türkiye Ekonomisine yönelik dikkat edilmesi gereken global başlıklara değineceğim.

Türkiye, 2020 yılında ülke bağımsızlığını ve güvenliğini sağlayabilmek adına atmış olduğu adımlar sebebiyle ABD ve Avrupa Birliği gibi Türkiye için önemi yüksek partnerlerle anlaşmazlık yaşamıştır. Bu anlaşmazlıklar, yaptırım sloganı ile gündemimizi meşgul ederken 2021 yılında ilgili ülkeler arasındaki ilişkilerimiz, makro-ekonomik göstergelerde bozulmalara mı sebep olacak yoksa olası iyileştirmeyi hızlandıracak mı gibi soruların cevapları için kritik bir rol oynamaktadır.

İngiltere ile gerçekleştirilen serbest ticaret anlaşması cari açık tarafında olumlu bir başlangıç olmakla birlikte TCMB Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı değişiklikleri sonrasında piyasa dostu görünümündeki mesajlar, bu mesajların eyleme dönüşmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya ülkelerine verdiği şeffaf, demokratik ve batı normlarını benimseyen reform mesajları 2021 yılı başında umutların güçlenmesini sağlamaktadır. Ancak sürecin jeopolitik tema hassasiyeti sebebiyle Doğu Akdeniz ve Libya konusunda Avrupa Birliği, S400 – F35 dinamikleri ile de ABD ile olan iletişimi yılın ilk yarısında gündemi meşgul edecektir.

Ekonomi tarafında güven veren mesajlar ile Türk Lirasına olan güvenin TRY pariteler ve Borsa endeksleri üzerindeki önemli bir etki bıraktığını gördüğümüz 2020 son bölümün 2021 yılının genelinde de devam edebilmesi için AB ve ABD başlıklarında ılımlı bir politikanın etkisini sürdürmesi zorunludur. ABD tarafında Başkanlık koltuğuna oturacak olan Biden için her ne kadar Çin ile mücadele konusu ana odak noktası olabilecekken Türkiye’ye ilişkin olası yaptırım kararı da 20 Ocak 2021 tarihinde görevi devralacak Biden’ın Sayın Erdoğan ile yapacağı olası görüşme belirleyici olacaktır.

İhracatımızın en güçlü 5 ülkesinin Avrupa olduğu düşünüldüğünde ticaret alanında önemli iyileşme gerçekleştirilmesi için AB ile uyumlu bir politikanın izlenmesi, Koronavirüs ile mücadelede daha etkin bir rol oynanması içinse hem AB hem de ABD ile daha uyumlu bir politika oluşturulması gerektiğini göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Kişisel düşüncem, ABD ve AB ile birlikte yapılacak görüşmelerde olası sert kararların özellikle ekonomi tarafında alınmayacağını, Türkiye’nin bu süreçte pozitif diyaloğuna devam ederek ülkeler arasındaki ilişkilerde ortak noktada buluşulacağı ihtimalini bir adım önde olabileceğidir.

AB ve ABD ile ilgili süreçleri değerlendirirken 2021 yılının ilk çeyreği oldukça önemli olacaktır. Zira AB yaptırım ertelemesi sürecini Mart 2021 tarihine taşırken bu süre zarfında Şubat 2021 tarihinde NATO Zirvesi ve AB Konseyi’nin 18 Mart 2016 tarihinde başlayan bu yıl bitecek Göç Mutabakatı ile ilgili Ocak 2021 sonunda gerçekleştireceği görüşme, mevcut yaptırımlara ilişkin takip edilmesi gereken zaman dilimleridir. ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın NATO zirvesinde olacağı ve bu zirvenin AB üyesi 21 üyeyi de kapsadığı düşünüldüğünde, Türkiye’ye ilişkin olası değerlendirmelerin sıcak geçeceği bir dönem olacağını söyleyebiliriz.

Türkiye’nin yıllardır sığınmacılar konusunda almış olduğu ve hayranlık uyandıracak kararı, Ocak ayı tamamlanırken AB Konseyi ile yapılacak Göç Mutabakatı konusu için olası yaptırım görünümünü zayıflatmaktadır. Çünkü Avrupa Birliği sığınmacı konusunda istekli değiller ve ek olarak Koronavirüsün dünya ekonomisi ve insan sağlığı üzerinde yarattığı yıkım, özellikle de yaşlı nüfusunun daha ağırlıkta olduğu Avrupa üzerindeki ciddi etkisi, AB’nin yaptırım konusunda Türkiye’ye zarar verecek bir yaklaşıma imza atacak düzeye geçme ihtimali zayıflamaktadır. ABD tarafında da Çin ile mücadelenin ana odak noktası olacağı düşünüldüğünde, Biden’ın ekonomik yaptırımlardan ziyade Trump gibi savunma tarafındaki olası yaptırımlarla süreci devam ettirme isteğinin bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. Ek olarak giderayak Trump’ın İran tarafında oluşturduğu risk ve bu riske yönelik gelen haber akışları, Biden’ın Türkiye dışında odaklanacağı sorunların artmasını sağlamıştır.

Türkiye özgü AB ve ABD olası yaptırım sürecine yönelik yurtdışı gündem maddelerini bu şekilde izah etmiş oldum. Şimdi Türkiye Ekonomisine yönelik yurtiçi gündem maddelerine odaklanabiliriz.

Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir.  Ülkeler arasında Enflasyon ve Faiz tarafında hangi durumdayız sorusunun cevabında yukarıda yer verdiğimiz tabloyu inceleyebilirsiniz. Bu tablo “Trading Economics” sitesindeki veriler dikkate alınarak derlenmiştir.

2021 yılına ilişkin Türkiye Ekonomisinde iyileştirilmesi gereken oldukça yoğun göstergeler söz konusudur.

Faiz ve Enflasyon konusunda gerek 2021 özellikle de 2023 hedeflerine uyulması için verilecek mücadele,

Enflasyon ile mücadele konusunda Gıda ve Tarım konusunda rasyonel adımların atılıp atılmaması,

Dış borçlar sebebiyle borcun finansmanına ilişkin arayışlar,

TCMB rezervinin eski haline geri dönmesi,

Kurumların kredibilite kayıplarının önüne geçilmesi ve Türkiye’nin yatıcım cazibe merkezi olması için yapısal reformların hayata geçmesi,

Koronavirüs sebebiyle bozulan ekonomik aktiviteyi minimumda tutmak ve atılacak olası adımlarla 2022 ve 2023 yılına daha umut veren bir bakış yakalatmak,

Borç Yiğidin Kamçısıdır ancak kontrol edebilmek şartıyla…

684 milyar dolar büyüklüğe sahip Türkiye’nin Dış Borcu 422 milyar dolardır.

Bu borcun 124 milyar doları kısa vadeli, kalan 298 milyar $ kısmı ise uzun vadeli borç olarak kaydedilmiştir.

Dış borcun GSYİH oranı yüzde 62‘dir.

422 milyar dolar dış borcun 239 milyar doları özel kesim, 163 milyar doları kamu kesimi ve kalan 20 milyar dolar ise TCMB’nin borcudur.

2021 yılında ödenmesi gereken kısa vadeli borç miktarı 59 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.

Bu borcun 25 milyar dolarlık kısmı Kamu Kesimi, kalan 34 milyar dolarlık kısmı ise Özel Sektör olarak kaydedilmiştir.

Rasyonel politikaların oluşturulması durumunda borç bir şekilde ödenir ödenmesine ancak Türkiye’nin en büyük 20 ekonomisinden düşme tehlikesi göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin ilk 10 ekonomisi içerisine girme hayali mevcutken en büyük 20 ekonomisinin dışına çıkma ve bir alt lige düşme ihtimali sizi bilemem ama benim uykularımı kaçırmaktadır. Umuyorum ki Türkiye 2021 yılında atacağı rasyonel adımlarla bu düşüncenin değişmesine olanak tanır. Bu arada konuya ilişkin detay isteyenler 09 Aralık 2020 tarihinde yayımlanan Independent Türkçe sayfasını ziyaret edebilir.

Haberin devamı için: https://www.kudretayyildir.com/2021/01/2021-yili-turkiye-ekonomisine-yonelik-dusuncelerim/