Güldem Atabay: TL yüksek faizle rahatladı, ekonomide tansiyon yükseliyor

Türkiye haftaya veri yoğun bir gündemle başladı. Kasım 2020 ödemeler dengesi içinde cari açık 4,1 milyar dolar olunca, 12 aylık cari açık da böylece 38 milyar dolara yükseldi.

Geçen yıl aynı zamanda 10 milyar dolara yakın cari fazla veren Türkiye ekonomisinde COVID-19 ekonomik şokundan çıkmak için aşırıya kaçan iktidar da bir anda elinde GSMH’nin %5’ine varmış bir cari açık ve dolayısıyla finansman ihtiyacıyla karşı karşıya kalıverdi. Turizm gelirlerinin %70 daraldığı bir senede iç tüketim ile büyüme tercihi çok yüksek cari açık olarak geri döndü.

Görevden affını isteyen Bakan Albayrak’ın daralan ekonominin yan ürünü olan cari fazla konusunda AKP hanesine yazmaya çalıştığı başarı masalı da, böylece ekonomi tarihinin sayfalarında yerini almış oldu.

COVID-19’un ekonomilerde yarattığı daralma ile beraber hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde artan bütçe açıkları ve kamu borcu yeni normal sayılabilir.  Dünyanın birçok ekonomisi, sağlık krizi ile ortaya çıkan kapanma süreçlerinde oluşan kayıpların kalıcı olmaması ve vatandaşlarının işlerini koruyabilmeleri için kamusal destekleri muazzam oranda artırdı.

Likiditenin bol bol olduğu ortamda dünya ekonomisinin çökmesini engellerken oluşan kamu borcu gelişmiş ülkelerde önemli bir durum olmakla birlikte, şimdilik sorunun çözümü ileri tarihlere ötelenebilmekte. Çünkü enflasyon -şimdilik- yok denecek seviyede.

2020 çeyrekler itibarıyla sırasıyla %4,5, %-9,9, %6,7 ve büyük olasılıkla son çeyrekte %5 civarı büyüyen Türkiye, 2020’de Çin ile birlikte az sayıda “büyüyebilen” ekonomiler arasında yerini alacak.  Fakat bu çeşit hormonlu büyümenin yan etkileri yüksek enflasyon, yüksek cari açık ve değersiz Türk lirası. Üstelik bir de hızla yükselen kamu mali açığı.

2021’de ise, birçok ekonomi potansiyel seviyesi üzerinde büyürken, Türkiye 2020 performansı ile yarattığı dengesizlikler nedeniyle kendi potansiyel büyüme seviyesinin altında kalacak.

Cari açık GSMH’nin %5,0’ine doğru koşarken, finansman kabiliyetinin zayıflığı nedeniyle TL üzerinde oluşturduğu baskıyı bertaraf etmek için döviz rezervlerini nette 50 milyar dolar eksiye çeken Türkiye ekonomisi birçok açıdan gelişmekte olan ülke benzerlerinden farklı.  Olumsuz yönde farklı.

Gelişmekte olan ülkeler genel anlamda 2020’de cari denge fazlası verdiler.  Enflasyon ortalama %4 civarında olunca, para birimleri baskı altında kalmadı. Dolar endeksindeki gelişmelerden öteye, bu ülkeler özelikle 2020 son çeyrekten itibaren yabancı sermaye çekmede başarılılar. Bu da tabi döviz rezervlerinde önemli miktarda artışlarla sonuçlandı.

Ödemeler dengesi Kasım verilerine dönersek, ekonomi yönetiminde neredeyse her şeyin yanlış yapılması sonucunda bilindiği üzere çare Hazine-Maliye Bakanı ile merkez bankası başkanını değiştirmekte bulunmuştu.

Bu değişimler öncesinde Cumhurbaşkanı’nın tekrar tekrar vurguladığı “yüksek enflasyon yüksek faizin nedenidir” vecizesini o günden beri duymaz olduk.  Hatta, yaz aylarından bu yana faizin 1000 baz puan civarında artışına bakarak, Sayın Erdoğan’ın sanki o sözleri ısrarla söylememiş olduğu bile düşünülebilir.

Fakat ödemeler dengesi yalan söylemiyor.

Cari açık ve rezervlerin savruluşu ile TL’nin değeri kontrol edilemez seviyelere doğru düşerken yapılan faiz artışları, Kasım ayında ülkeye sermaye sokmaya başladı.  Ancak sermaye girişi dertlere deva olacak nitelikte değil. Hisse senedi ve tahvile akan bu sermaye ucuzlayan dolar ve güçlenen TL eşliğinde kısa vadede kar elde edebilmek için geliyor. Geldiği kadar hızla da çıkabilecek esnekliğe sahip.

Bu tür hareketler yasak değil, kötücül değil. Küresel piyasaların bir gerçeği. Ekonomilerinde işlerin yolunda gitmediği ya da aşırı ısınma oluştuğu ülkelerde zorunlu yapılan faiz artışları yatırımcılar için kolay kar marjı demek.  Faiz artışları ile Türkiye’de Kasım-Aralık 2020 ve Ocak 2021’de oluşan işte böyle bir durum. TL bu açıdan en net barometre.

Faiz artışları ile beraber hukuk ve ekonomide “reform” ajandasını söylemine ekleyen Cumhurbaşkanı ise, yeni yılın ilk aylarında beklentileri sermayenin Türkiye’de güvenle yatırım yapmasını hedefleyen düzenlemelere indirgemiş durumda. Keza, anketlere bakarak AKP iktidarını korumanın yolu aşırı milliyetçi MHP ile ortaklığını devam ettirmekten geçiyor.  Bu ortaklığı devam ettirmenin yolu da, Bahçeli’nin son dönemlerindeki etkiye-tepki çıkışlarına bakarak, ülkedeki siyasi tansiyonu yüksek tutmak ve ayrışmayı körüklemekten geçiyor.

Hal bu olunca, faiz artışları amacına hizmet ederek ayda 1,0-1,5 milyar dolar seviyesinde portföy yatırımlarını Türkiye’ye çekecek gibi görünüyor. Kasım ödemeler dengesi detayında bu gerçekleşmiş durumda. Bu da 2021 yılının başlangıç aylarında en azından TL’nin kazandığı değeri koruyacağını ve hatta bir miktar daha değer kazanacağı anlamına geliyor.

Fakat MHP lideri Bahçeli’nin HDP’yi kapatma davası açacağını beyan edişi, bunu yaparken ana muhalefet ittifakı CHP-İYİ Parti’ye de benzer bir durumun muhatabı olabileceği yönünde işaret çakışı, ülkede Cumhur İttifakı ile farklı düşünen her grubun terörist ilan edilişi önemli kırılmalara yaratmakta. Bu gerginliğin yükseltilerek seçime kadar devam ettirilmesi, yakın vadede yüksek faiz politikasının Türkiye’de yakalanan göreceli “istikrarı” korumaya yetmeyeceğinin habercisi.

Güldem Atabay: 2020 enflasyonu neleri değiştirmeye kadir?

ANALİZ: Cari açık Kasım’da beklentiyi aştı, 12 aylık açık 38 milyar $’a ulaştı

Sami Altınkaya-FÖŞ: ABD DİBS FAİZLERİ PATLIYOR! BİDEN FİYATLAMASI BITCOIN’DE ÇÖKÜŞ

Çetin Ünsalan Yazdı: TÜİK ülkeyle dalga mı geçiyor?

@guldematabay