ATO Lideri Gürsel Baran: Plansız ticaret servet tüketiyor

FERİT PARLAK – ANKARA

Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, birçok sektörde, aynı işle iştigal eden işletme sayısının ihtiyaçtan fazla olduğuna dikkat çekti, bunun tüm ekonomiyi olumsuz etkilediğini kaydetti. DÜNYA’ya konuşan Baran, ticaret için çok acil planlama gerektiğini vurguladı, “Planlamada görev almaya hazırız” diyerek şu açıklamayı yaptı:

“Sonuçta yanlış yatırımla ülke kaynakları heba oluyor… Fransa örneği var hep konuşulan. Bir ayakkabı markası Paris’te mağaza açmak istiyor ancak o caddede 3 ayakkabıcı daha olduğu için izin verilmiyor. Bu bir model olarak alınıp kullanılabilir. Planlama kentlerin yerel yönetimleri ya da ticaret odaları eliyle yürütülebilir.”

Birçok sektörde, aynı işle iştigal eden işletme sayısının ihtiyaçtan fazla olduğunu ve bu alışkanlığın üreticiden tüccara, verimlilikten enflasyona, kamu gelirlerinden faizlere kadar tüm ekonomiyi olumsuz etkilediğini dile getiren Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, “Ticaret için çok acil planlama gerekiyor. Planlamada görev almaya hazırız” dedi.

Baran, “Girişimci bir milletiz ve girişimci sayımızın daha da artması gerekiyor. İstihdam için yeni işletmelerin gerektiği de muhakkak. Ancak plansız gerçekleşen yatırımlar, hem yeni kurulan işletmelere, hem o alanda faaliyet gösteren işletmelere zarar veriyor. Ülke kaynakları da heba oluyor. Yatırımlar, ihtiyaç olan alanlarda yapılmalı ve mesleki eğitimler de bu doğrultuda şekillendirilmek” diye konuştu.

Kamu ödemelerindeki gecikmenin de ekonomiyi olumsuz etkilediğine dikkat çeken Baran, “Kamu ödemelerindeki gecikme, öncelikle üreticinin üretme iştahını azaltıyor. Bu durum birbirini etkileyen bir döngüye dönüşüyor. Örneğin, parasını 36 ay sonra alabileceğini bilen üretici refleksle 1 lira fiyat yerine 2 lira veriyor. Yani kamunun geç ödemeleri enflasyondan üretime, devletin gelirlerine giderlerine kadar her alanı olumsuz etkiliyor” diye konuştu. ATO Başkanı Gürsel Baran, DÜNYA’nın sorularını yanıtlarken bir yandan da önemli gördüğü konulara dikkat çekti:

Kaynaklar doğru harcanıp yatırımlar doğru yönetilmeli

160 bin üyemiz var. Bu üyelerimizin temsilcilerinin hemen hemen bütün komitelerimizde ortaya koyduğu sorunların başında ticari işletme enflasyonu var. Aynı işle iştigal eden işletme sayısı ihtiyaçtan fazla olunca, her türlü sorunun temeli olabiliyor.

Bu sorunun çözümünün planlama olduğuna inanıyoruz. Fransa örneği var hep konuşulan. Bir ayakkabı markası Paris’te mağaza açmak istiyor ancak o caddede 3 ayakkabıcı daha olduğu için izin verilmiyor. Bu bir model olarak alınıp kullanılabilir. Planlama yerel yönetimler ya da ticaret odaları eliyle yürütülebilir.

Girişimci bir milletiz ve girişimci sayımızın artmasını istiyoruz. Nüfusumuzun istihdam edilmesi için yeni işletmelerin var olması gerektiği muhakkak. Ancak plansız gerçekleşen yatırım, hem yeni kurulan işletmeye hem o alanda faaliyet gösteren işletmelere zarar veriyor. Sonuçta yanlış yatırımla ülke kaynakları heba oluyor. Kentsel planlama, ticari planlamayla birlikte yürütülmeli. İhtiyaç olan alanlar belirlenerek mesleki eğitimler de bu doğrultuda şekillendirilmeli. Bu şekilde kaynaklar doğru harcanıp, yatırımlar doğru yönetildiğinde memleketimize verimlilik hakim olacak.

Pandemiye rağmen büyüyen sektörler oldu

67 komiteden 60’ı geçtiğimiz yıla göre iyi durumda. İnşaat gibi yaklaşık 30 sektörde ciddi ticaret artışı oldu. 7 sektörümüz ise oldukça sıkıntılı durumda. Öyle bir dönem yaşıyoruz ki doğru ya da yanlış diye değerlendiremiyoruz bazı konuları. Ancak matematik hesabı yaparken ister istemez bir önceki yılla kıyaslıyoruz. 2019, 2018 yılında yaşanan dalgalanmanın toparlanma yılıydı. Hükümetin aldığı tedbirler ve istikameti yerli ve milli üretim ve katma değerli üretime döndürmesi ekonomide taşları yerine oturtmak üzereydi. Pandemi geldi. Elbette böyle de kalmayacak. Dünya bugün gözle görülmeyen ama yıkıcılığı sadece sağlıkla sınırlı olmayan bir salgın hastalıkla savaşıyor. Bu süreçte hükümetimiz reel sektöre önemli destekler sağladı. Kamu bankalarının kredi destekleri yine piyasalara önemli hareket getirdi. Örneğin ben inşaat malzemeleri satışı yapıyorum. Geçen yıl bizim sektörümüzde durgunluk vardı. Pandemi başlayınca bu yıl da öyle devam edeceğini düşündük ancak tam tersi oldu. İnsanlar evde kalınca, yoğunluktan ayıramadıkları işlere zaman ayırmaya başladılar. Evlerde tadilatlar başladı, boya badana işleri yapıldı. İşlerimizde gözle görünür kıpırdanma yaşandı. Konut kredi faizlerindeki düşüş hem birinci el, hem ikinci el konut satışlarına hareket getirdi.

Vergi ödemelerinde kolaylık bekleniyor

Hizmet sektörü çatısı altında faaliyet gösteren sektörler bu süreçte çokça sıkıntı çekenler oldu. Restoran, lokanta ve kafeler, hazır yemek hizmetleri gerçekleştirenler, kantin işletmecileri, düğün salonu işletmecileri, turizm, otelcilik, kültür sanat ve bu alanlarla bağlantılı sektörler eski iş hacimlerine dönmek şurada dursun, gelir gider dengesini sağlamaktan uzak durumdalar. Hala faaliyetine başlayamayanlar var. Ticari hayatın normal seyri içerisinde elbette iyi gün-kötü gün vardır ancak pandemi bu sektörleri gerçekten zor durumda bıraktı. Bu sektörlere yönelik destekler çok önemliydi. SGK, KDV, Stopaj, Gelir ve Kurumlar vergisi ödemeleri önümüzdeki ay başlayacak. Birçok sektörde sıkıntı devam ediyor ancak bu sektörler gerçekten çok zorda. Ödemeler konusunda da bir kolaylık yoluna gidilmesi beklentisi büyük.

Düğün yasakları yüzünden binlerce ton et elde kaldı

Düğünlerde yeme içme yasaklandı ama millet salonun yanındaki restoranlarla anlaşıp yemek verebiliyor. Evet hükümetimiz pandemi nedeniyle kalabalık bir şekilde insanların bir araya gelmesini ve uzun süreli olarak bir arada kalmasını engellemeye çalışıyor. Geçen gün İçişleri Bakanlığı yayımladığı genelgeyle düğün salonlarında süreyi 1 saatle sınırladı ve yeme içme ikramlarını yasakladı. Bu süreçte beni arayarak “üst üste rezervasyonlarımız vardı, tonlarca et elimizde kaldı, büyük sıkıntıdayız” diyerek durumunu aktaran üyelerimiz oldu.

Devlet binasında yabancı marka musluk görünce üzülüyorum

Bizim kültürümüzde devlet önemli ve çok büyük bir ağırlığa sahip. “Devlet baba” diye dilimize bile yerleşmiş durumda. Devlet baba olarak görülünce, beklentiler yükseliyor. Bu bir yandan kamunun gücünü ortaya koymak açısından çok önemli ancak bir yandan da istenmeyen alışkanlıklar oluşturmak açısından zorlayıcı bir durum. İçinde bulunduğumuz pandemi sürecini hariç tutarak konuşuyorum, her şeyi devletten bekleme alışkanlığının sona ermesi gerekiyor. Devlet destekleme mekanizmalarıyla sektörlere ihtiyacı olan katkıyı sağlama görevini yürütmeli ancak bu vatandaşlık görevlerini yerine getirme yükümlülüğünü zayıflatmamalı. Ayrıca, vergi oranı yüksek olunca ödeme hevesi düşüyor. Bu dengenin sağlanması için de vergi mekanizması harekete geçirmeli. Vergi oranları aşağı çekilerek kayıt dışı önlenmeli ve ödeme alışkanlığı oluşturulmalı. Bu belki kısa vadede vergi gelirlerini aşağı çeker gibi gözükebilir ancak uzun vadede vergi gelirlerini artıran bir yapıya dönüşebilir de.

Kamunun ödemelerinde tahsilatın gecikmesi üretim iştahını azaltıyor

Komite toplantılarımızda da sıkça dillendiriliyor. Kamu ödemeleri ciddi bir sorun haline geldi. Örneğin üniversite ve kamu hastanelerine tıbbi cihaz üreten üyelerimiz vadesi gelmiş alacaklarını tahsil edememekten dertli. Tahsilat süreleri kamu hastanelerinde 14 ay, üniversite hastanelerinde 36 ayı bulabiliyor. Yerli ve milli üretimin artması arzuladığımız, yerli ve milli üretimin önemini daha iyi kavradığımız bu süreçte üreticilerimizin moral ve motivasyonunu düşürmememiz gerekiyor. İşin bir tarafı üretici ancak diğer taraf da sıkıntılı. DÜNYA gazetesinde okudum, yaklaşık 500 özel hastane tıbbi cihaz bedellerini ödeyemediği için icralık duruma gelmiş. Tahsilatın geç olması, hem üreticinin üretme iştahını azaltıyor. Bu durum birbirini etkileyen bir döngüye dönüşüyor. Kamu alacaklarını tahsil edemeyince ödemeler gecikiyor, ödemeler gecikince tahsilat da gecikiyor. Sorun ortada ancak çözüm için tarafların birbirini iyi anlaması dinlemesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca paranın 36 ay sonra alınabileceği bilindiği için, 1 lira fiyat yerine 2 lira veriliyor. Aslında hem üniversitelerin hem devletin ciddi bir kaybı da oluyor. Yani bu enflasyonu da etkiliyor, üretimi de, devletin gelirlerini de…

Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı artık sona ermeli

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta “yerli ve milli üretim”in önemini dile getiriyor. Ekonomimizi geliştirip, büyütmemizin başka da yolu yok. Yerli üretmek önemli ancak yerli kullanma bilincinin de gelişmesi gerekiyor. Yerli yerine tercih ettiğiniz yabancı ürünle, başka ülkenin istihdamına üretimine destek oluyorsunuz. Ben kamu binasına girip de yabancı marka musluk görünce üzülüyorum. Her ne için tercih ediliyorsa aynı neden yerli üretimin de gelişmesi için fırsat olarak görülebilir. Kamunun bu konuda büyük bir hassasiyet göstermesi lazım. Yüzde 15 daha pahalı bile olsa yerli ürün alınmalı ve bu bir tercih değil zorunluluk olmalı. Üretilmeyen bir ürünse üretimi desteklenmeli. Bu konuda alım garantisi ve teşvik mekanizmasının çalıştırılması önemli. Biz ATO olarak alımlarımızı, her ne olursa olsun Ankaralı şirketlerden yapıyoruz. Ankara’da yoksa Türkiye’nin neresinde varsa, buluyoruz ve yerli olarak temin ediyoruz.